Film, aşkın ve kaybın o karmaşık dansını anlatırken, beni de kendi iç dünyamla yüzleşmeye zorladı. Sevdiğim insanların yanımda olmasına rağmen onları özlediğimi fark ettim. Belki de Elio’nun yaşadığı o tarifsiz duygularla, onun acısıyla, kendi hislerimi tanıdım. Sevgi, özlem, kaybetme korkusu… Tüm bunlar, filmin her sahnesinde bana fısıldadı.
Yıllar geçtikçe, bu hisler bende derinleşti. Yalnız olmayı tercih ediyorum, tıpkı Elio gibi ama bir yandan da bu yalnızlığın ağırlığı altında eziliyorum. Filmde Elio’nun piyanonun başında geçmişe dair duygularını müziğe dökmesi gibi, ben de içimdeki karmaşayı kaleme döküyorum.
Duygularımın kontrolsüzce önüme çıkması, tıpkı Elio’nun Oliver’a olan duygularını bastıramaması gibi, beni anılarımın esiri yapıyor. Geçmişin hayaletleriyle savaşmak zor geliyor, ama artık bu yükten kurtulmak istiyorum.
O yüzden, filmdeki gibi bir dönüşüm yaşıyorum. Elio’nun sonunda kendisiyle yüzleştiği gibi, ben de kendimle yüzleşiyorum. Duygularımı bastırmaya çalışmaktan, ne istediğimi dile getirememekten ve kendimi hep bir arayışta hissetmekten VAZGEÇİYORUM!
"Call Me by Your Name", bana sadece bir aşk hikayesi değil, aynı zamanda kendimle ilgili özlediğim şeyleri hayata geçirmekle ilgili bir şeyleri tetikledi. Elio’nun o yaz yaşadığı her şey, sanki benim de bir parçam olmuş gibi hissettirdi. Ve şimdi, o yazın bıraktığı yankılarla, kendimle yepyeni bir sayfa açıyorum."
Not: Kitabını da mutlaka okuyun.
Yorumlar
Yorum Gönder