Ana içeriğe atla

Karanlıkta Arınma: Yalnızlık ve Kabullenme Üzerine


Fedakarlıklarımızın, en ihtiyacımız olduğu zamanda karşılık bulmaması, beklenmedik bir yalnızlık hissi yaratabilir. Bazen, böyle bir yalnızlığın ihtimal dışı olduğunu düşünürken, tam da o ihtimal gerçekleşir ve bu gerçeği kabul etmek zorlaşır.

Hayatın bazı anları, en özverili olduğumuz yerlerden yalnız kalmamızla yüzleşmemize neden olur. Bu durumun hayatın bir tür karması mı yoksa sadece bu insanların ve bizim davranışlarımızdan mı kaynaklandığını merak ederim. Belki de bu iki ihtimal iç içe geçmiş durumda, ama bu yüzleşme, bize kendi değerimizi ve yaşamın karmaşıklığını yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor.


Anlaşılamadığımızı hissetmek ve bunu anlatamamak, kalbimize ağır yükler bindirir. Hayal kırıklıkları derinleşir.

Önemsenmemenin acısı, en çok da sevdiğimiz kişilerin artık bizi umursamamasıyla derinleşmez mi? Bu kişiler için iyi olup olmamızın, sanki tamamen anlamını yitirmiş gibi görünmesi, acıyı daha da artırır.

Mesela evden çıkarken, arkandan senin iyiliğin, korunman için dua eden birinin varlığı, hayatın en güzel hediyelerinden biridir bence. Balkonda korkuluklara ellerini dayayarak seni uğurlayan bir dede, yüreğimizi sıcacık tutar. Böyle bir destek ve sevgi, bize yalnız olmadığımızı ve kendimizi daha güçlü hissetmemizi sağlar; çünkü bilmek isteriz ki, en karanlık anlarda bile arkamızda biri var.

Bazen, "Yanındayız" demesi gerekenlerin veya demesini beklediğimiz kişilerin bambaşka insanlara dönüşmesi, kabul edilmesi gereken bir gerçek gibi görünüyor.

Artık buna alışmak, belki de tek seçenek oluyor.  Bu da aslında her şeyin değişken olduğunu ve bazı anların sadece tek başına geçmesi gerektiğini anlamamıza neden olmuyor mu?

Özetle 1312 numaralı oda, hem bazı korkularımdan kurtulmam hem de boş ümitlerden vazgeçmemle ilgiliydi. Hani bazen nedenini bilmediğin ama bir sebepten beklettiğin WhatsApp grupları vardır ya. Gruplardan çıkarsam nasıl bilinirim endişesi, “bırakayım artık, nasıl biliyorlarsa öyle bilsinler” düşüncesine dönüşür. Sonuçta, kimsenin fikrini değiştiremezsin; önemli olan, kendini bu yüklerden kurtarmaktır.

İnsan bir umut besliyor; belki bu yanlış anlamalar düzelir ve sonunda anlaşılırım diye. Ama günümüzde anlaşılmak veya kendini ifade etmek, sanki hiç olmadığı kadar zor bir hale gelmiş gibi.

Hala sakladığınız mesajlar var, biliyorum, ve onları silmek istiyorsunuz çoğu kez. Hafızanız, “bana yapılanları unutur muyum?” veya “hissettiklerimi ifade etmede yetersiz kalır mıyım?” korkusuyla bu mesajları saklamak istiyor. Tutmasak da olur, hal böyleyken.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Japonya Gezi Rehberi: Tokyo, Kyoto, Nara ve Osaka Deneyimi + İpuçları (2025)

Tokyo, Kyoto, Nara ve Osaka'yı kapsayan 7 günlük Japonya gezim boyunca hem fiziksel hem de zihinsel olarak bambaşka bir deneyim yaşadım. Japonya'nın daha önce pek de ilgimi çekmeyen kültürü, bu kısa geziden sonra izlemek, okumak, anlamak istediğim bir dünyaya dönüştü. Yeni bir ilgi alanının kapıları açılmış gibi oldu.  Tokyo'da İlk Günler: Sistem, Kaos ve Shinjuku Kedisi 21 Mayıs akşamı Tokyo'ya vardık. 11 saatlik uçuş yorucuydu ama sorunsuz geçti. Uçuş kiti dağıttılar. İçinde göz bandı, kulak tıkacı, çorap ve terlik var. Uçuş sırasında uçakta anons edilen dijital güvenlik giriş sistemi üzerinden VJW ile form doldurduk. Bu formun ülkeye giriş yapmadan doldurulması gerekiyor. Bir nevi pasaport kontrol adımı, formun sonunda alınan QR kodu ile yapılıyor. QR kod sistemi başta karışık görünse de Japon pratikliği daha ülkeye girerken kendini gösteriyor. Ulaşım, yön bulma gibi şeylerin zorluğunu çoğu videoda zaten duyarsınız. Anlatılmaz yaşanır bir konu adeta... Tokyo Narit...

Milano'dan İsviçre'ye: Doğanın Büyüsüyle Dolu Bir Yoluculuk

Bu yolculuğu yazmasam olmazdı.  19 Eylül 2024 sabahı, İzmir’den ayrılıp Olcay'la İstanbul’a gittik ve kısa bir bekleyişin ardından Milano uçağına bindik. Otele yerleşir yerleşmez sokağa çıktık. Interrail ile daha önce gezdiğim Milano'yu bu kez farklı bir gözle keşfettim. Smart Hotel’de konakladık, fena değildi. Duomo Meydanı’ndaki katedralin etkileyici mimarisini inceledikten sonra, Luini’de sıcacık panzerottilerle karnımızı doyurduk. Meydandan Navigli’ye doğru yürüdük. Yaklaşık 45 dakika sürüyor ama turist kafasıyla yürümek her zaman güzeldir, bilenler bilir. Tatlı cafelerle çevrelenmiş göl kenarı, hafif rüzgarlı hava ve keyifli insan manzaraları... Otelimize dönerken, yaşam standartlarının kıyaslanmayacağı, en azından farklı ülkelerde bu refleksin olmadığı bir dünya hayal ettim. Yine...  20 Eylül: Como Gölü’ne Yolculuk Ertesi sabah, 10:43 trenine atladık. Como Gölü’ne giden treni bulmak biraz karmaşık olsa da, Como S. Giovanni durağında inince gözlerimiz kamaştı.  Gölün...

Donna Tartt'ın Saka Kuşu: Kayıp, Sanat ve İnsanın Ruhsal Çöküşü

Donna Tartt'ın, 2013 yılında yayımlanan Saka Kuşu (The Goldfinch) romanını çok beğendim ve romanı bitirir bitirmez duygularımı yazmak istedim. Pulitzer Ödülü'nü kazanan bu eser, hayatın karmaşıklığını, kayıpları ve insanın hayatta karşılaştığı zorlukları derinlemesine işlemiş, aynı zamanda sanatın gücünü ve insan ruhunun en karanlık köşelerine nasıl etki ettiğini çok vurucu bir şekilde anlatmış. Saka Kuşu, bir insanın hayatındaki derin kırılmaların etkisiyle şekillenen çok çarpıcı bir hikâye... Romanın Konusu: Kayıp ve Buluntu Saka Kuşu , baş karakteri Theo Decker’ın hayatını ve onun içsel yolculuğunu anlatan bir hikâye etrafında şekilleniyor. Theo, bir terörist saldırısı sırasında annesini kaybeder ancak bu trajik olayda bir tabloyu, Carel Fabritius'un ünlü Saka Kuşu adlı tablosunu da yanına alarak hayatta kalır. Bu tablo, romanın merkezindeki önemli semboldür; Theo'nun hayatında kaybolmuş olan bir düzeni simgelerken aynı zamanda anılarının koruyucusu gibidir.  Roma...